Hz. Hind (radiyallahü teâlâ anha), Peygamber efendimizin kayinvalidesidir. Resulullahin mübarek hanimlarindan, müminlerin annesi Habibe validemizin ve onun kardesi vahiy katibi Hz. Muaviye’nin annesidir. Resulullahin kayinpederi Hz. Ebu Süfyanin da hanimidir
(Allahü teâlâ, bana eshab ve akraba olarak en iyileri seçti. Birçok kimse, eshabima ve akrabama dil uzatir, kötülemeye çalisirlar. Böyle kimselerle oturmayin! Birlikte yiyip içmeyin, bunlardan kiz alip vermeyin.) [Dare Kutni]
Bu dört grup akrabadan birini sevmemek münafiklik alametidir. Bir hadis-i serifte, (Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin sevgisi bir münafigin kalbinde toplanmaz) buyuruldu. (I. Asakir)
(Allahü teâlâ, bana eshab ve akraba olarak en iyileri seçti. Birçok kimse, eshabima ve akrabama dil uzatir, kötülemeye çalisirlar. Böyle kimselerle oturmayin! Birlikte yiyip içmeyin, bunlardan kiz alip vermeyin.) [Dare Kutni]
Bu dört grup akrabadan birini sevmemek münafiklik alametidir. Bir hadis-i serifte, (Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin sevgisi bir münafigin kalbinde toplanmaz) buyuruldu. (I. Asakir)
*** Hz.Ebu Süfyan gözünü Allah yolunda feda ediyordu
Hz. Ebu Süfyan’ın Müslüman oluşunun üzerinden yaklaşık yirmi gün geçmişti.
CENNETTE BİR GÖZ İSTERİM!
Huneyn’in hakkı verilip de düşman Tâif’e sığınınca Efendiler Efendisi’yle birlikte Ebû Süfyân da oraya yönelmiş ve burada savaşırken onun gözüne bir ok isabet etmişti. Bunca zamandır direnip de karşı çıktığı İslâm’ı müdafaa ederken Ebû Süfyân, şimdi Allah yolunda gazi oluyordu! Akan gözünü avucuna almış, üzülüp acı duyması gereken bir yerde:
- Bu benim gözüm; Allah yolunda feda ettiğim gözüm; bak şehid oldu, diye sevincini etrafındakilerle paylaşıyordu. Onun bu halini gören Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), yanına yaklaşacak ve onu iki şey arasında muhayyer bırakacaktı; şöyle diyordu:
- Hangisini istersin; sana dua edip de eski yerine sağlam olarak Allah’ın onu iade etmesini mi, Cennette bir göz mü?
Ebû Süfyân, artık neyi tercih edeceğini iyi biliyordu ve Allah Resûlü’nden bunu duyar duymaz hemen kendini toparlayacak ve:
- Bilakis Cennette bir göz, diye mukabelede bulunarak, nebevî iltifatın kendisi için cennette semere vermesini talep edecek, bunca yıldır hakikati göstermeyen avucundaki gözü yere çalacaktı. (Ümit Kesmez, Fethin Mü’minleri kitabından, s. 139-149)
Daha dün denilebilecek bir dönemde iman kapısından içeri giren Ebû Süfyân’ın, ilk dönemeçte Huneyn’e çıkıp Tâif’te gözünü bırakması ve ardından da böyle bir muhasebe örneği ortaya koyması göstermektedir ki, artık o, sohbet-i nebevîden beslenmeye kendini adamış ve fırsatları değerlendirip hemen her gün iman adına yeni yeni derinliklere yelken açan yepyeni bir Ebû Süfyân’dır.
Huneyn’in hakkı verilip de düşman Tâif’e sığınınca Efendiler Efendisi’yle birlikte Ebû Süfyân da oraya yönelmiş ve burada savaşırken onun gözüne bir ok isabet etmişti. Bunca zamandır direnip de karşı çıktığı İslâm’ı müdafaa ederken Ebû Süfyân, şimdi Allah yolunda gazi oluyordu! Akan gözünü avucuna almış, üzülüp acı duyması gereken bir yerde:
- Bu benim gözüm; Allah yolunda feda ettiğim gözüm; bak şehid oldu, diye sevincini etrafındakilerle paylaşıyordu. Onun bu halini gören Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), yanına yaklaşacak ve onu iki şey arasında muhayyer bırakacaktı; şöyle diyordu:
- Hangisini istersin; sana dua edip de eski yerine sağlam olarak Allah’ın onu iade etmesini mi, Cennette bir göz mü?
Ebû Süfyân, artık neyi tercih edeceğini iyi biliyordu ve Allah Resûlü’nden bunu duyar duymaz hemen kendini toparlayacak ve:
- Bilakis Cennette bir göz, diye mukabelede bulunarak, nebevî iltifatın kendisi için cennette semere vermesini talep edecek, bunca yıldır hakikati göstermeyen avucundaki gözü yere çalacaktı. (Ümit Kesmez, Fethin Mü’minleri kitabından, s. 139-149)
Daha dün denilebilecek bir dönemde iman kapısından içeri giren Ebû Süfyân’ın, ilk dönemeçte Huneyn’e çıkıp Tâif’te gözünü bırakması ve ardından da böyle bir muhasebe örneği ortaya koyması göstermektedir ki, artık o, sohbet-i nebevîden beslenmeye kendini adamış ve fırsatları değerlendirip hemen her gün iman adına yeni yeni derinliklere yelken açan yepyeni bir Ebû Süfyân’dır.
Hiç kimseyi hor ve hakir görme
Bahâüddîn Nakşibendi Hazretleri anlatıyor:
Gıybetini yapsalar dahi sen kimsenin gıybetini yapma. Hiç kimsenin dünya malından bir şey alma. Dinin alınmasını helâl kıldığını al ve onu hayır yollarda harca. Mümin kardeşlerin aç ve yoksul durumda bulunurken, şehvetin için harcama yaparak lezzetlenme.
Kesinlikle yalan söyleme. Hiç kimseyi hakîr görme. Hiç kimseden nefsinin üstün olduğunu düşünme. Kalbî ve bedenî ibadetlerde tüm kuvvetini sarf et. Bunun yanında nefsine “Hiçbir zaman makbul olacak hayır işlemedim.” düşüncesini kabul ettir. Çünkü ibadetlerin ruhu niyettir. Niyet ise ancak ihlâs ile mümkündür. Senden daha büyük olanlara ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin.
Bahâüddîn Nakşibendi Hazretleri anlatıyor:
Gıybetini yapsalar dahi sen kimsenin gıybetini yapma. Hiç kimsenin dünya malından bir şey alma. Dinin alınmasını helâl kıldığını al ve onu hayır yollarda harca. Mümin kardeşlerin aç ve yoksul durumda bulunurken, şehvetin için harcama yaparak lezzetlenme.
Kesinlikle yalan söyleme. Hiç kimseyi hakîr görme. Hiç kimseden nefsinin üstün olduğunu düşünme. Kalbî ve bedenî ibadetlerde tüm kuvvetini sarf et. Bunun yanında nefsine “Hiçbir zaman makbul olacak hayır işlemedim.” düşüncesini kabul ettir. Çünkü ibadetlerin ruhu niyettir. Niyet ise ancak ihlâs ile mümkündür. Senden daha büyük olanlara ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder