19 Nisan 2015 Pazar

RESÛLULLAH’I AĞLATAN BİR HADİSE

Hiç yorum yok:


Müşrikler, kendilerinin ileri gelenlerinden ve en yaşlılarından olan Husain ismindeki yaşlı şahsa çok güveniyorlardı. Ona gelerek rica ettiler: 

- “Git şu adamla (Muhammed ile) bizim adımıza bir konuş. Çünki O, ilâhlarımıza dil uzatıyor!” dediler.

Hüsain de Resûlüllah’ın (s.a.v.) huzuruna geldi. O esnada Rasûlüllah’ın yanında Husain‘in daha önce Müslüman olmuş oğlu İmran da bulunuyordu. İmran müşrik babasını görünce, hiç kıpırdamadı, istifini bile bozmadı.

Resûlullah Efendimiz “Şu ihtiyara yer açın, otursun!” buyurdu. Onlar da yer açtılar, Husain oturdu. Ve Resûlullah’a,

- “Senin hakkında duyduklarımız nedir? Sen bizim ilahlarımıza küfrediyormuşsun!” dedi. Hz. Resûlullah ona,

- “Kaç tanrıya tapıyorsun?” buyurdu. O da,

- “Yedisi yerde, birisi gökte. 8 tanrıya!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sordu:

- “Sana herhangi bir zarar dokunursa, hangisine yalvarıyorsun?”

“Göktekine!” dedi Husain. Resûlullah yine;

- “Malın helâk olursa, hangisine?” diye sordu.

- “Göktekine,” dedi. O zaman Resûlullah,

- “Senin isteklerine yalnız birisi icabet ettiğine göre, peki bu yerdekilere neden tapıyorsun?” buyurdu.

Hüsain bir cevap veremedi, kendi kendine şöyle dedi: “Bugüne kadar onun gibi biriyle hiç konuşmadığımı anladım!” Ve bana döndü:

- “Hüsain! Müslüman ol, selamet bul!” buyurdu.

Hüsain de Müslüman olup, orada şehadet getirince, biraz evvel kapıdan girdiğinde hiç kıpırdamayan oğlu koşup, babasının elini, hatta ayağını öptü.

İşte bunu gören Resûlullah ağlamaya başladı, onunla beraber Ashab da ağlaştılar. (Hayatü’s-Sahabe Tercümesi, C. 1, S. 56)

3) Anne-babanıza güzel ve tatlı sözler söylemekle, onların gönlünü hoş ediniz. Güler yüzlü ve tatlı sözlü bulununuz. “Anneciğim! Babacığım!” gibi hürmet ve nezaket ifade eden sözlerle onların gönüllerini fethediniz.

Bugünkü gibi “moruk-koruk, koca karı, koca herif” benzeri sözlerle asla hitap etmeyiniz!

Bilakis son derece ve ailece onlara hürmet gösteriniz.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz bir hadisinde buyuruyor ki: “Hiç bir kimse yoktur ki, annesinin veya babasının yüzüne merhametle, şefkatle, tebessümle baksın da Allah ona makbûl ve mu’teber bir Hac sevabı yazmasın.” (Muhtaru’l-Ehadis, Harf-i Ma)

4) Onlar için şefkat ve merhametten doğan tevazu kanatlarımızı yere sererek-döşeyerek, onlara karşı kibir ve gururdan uzak olunuz.

Rabbimiz bizlere; ebeveynimize karşı, sanki avcının eline düşüp de kurtulmak umudundan mahrum olmuş ve kanatlarını yere sermiş bir kuş misali gibi olun, demek istiyor.

5) Sadece yukardaki maddelerle yetinmeyip yine de ki: Ey Rabbım! Ne olur, anneme-babama Sen merhamet et! Çünki onlar, en aciz ve zayıf olduğum çocukluk dönemimde beni bağırlarına basıp terbiye ettiler! Beni, himaye edip büyüttüler. Allah’ım! Sen de yüce lutuf ve ihsanlarınla muamele buyurarak, onlara merhamet eyle!

Şirk ve isyan hariç, bu ferman-ı İlâhiye’deki vücup, yani anne-babanın emirlerini yerine getirmek, kâfir olan anne ve babalara dahi şamildir. Küfre zorlamalarının dışındaki bütün emirlerine riayet gerekmektedir. Ancak, hidayetlerine de dua etmelidir.

Fakat bütün bu dikkat-riayet-hassasiyet ve hizmetler, onların gözlerine girip, itimatlarını kazanıp, mâlik oldukları servetlerini elde etmek veya diğer varislerden mal kaçırmak için olmamalı… Yalnızca rıza-i İlâhi’yi kazanmak için olmalıdır.

Nitekim Allahu zû’l-Celâl hazretleri anne-babanın emirlerini layıkıyla riayetin ve hizmetin lüzumunu bizlere beyan ettikten sonra, bu itaatten ve hizmetten kaçınanları tahzir ve tehdid sadedinde yani azarlayıp, korkutmak için şöyle buyuruyor: “Rabbınız! Sizin kalplerinizdeki esrarı (gizlediklerinizi) bilir! Eğer siz iyi kimseler olursanız, Cenab-ı Hak kusurlarınızı afveder. Zira Rabbınız tam bir ihlas ile tevbe edenlerin günahlarını örter, bağışlar!”

Bu ayetlerden anlaşılan bir nokta da şudur: Hizmetlerimizin dış görünüşü içimize mutabık olmalıdır. Yani bu hizmetleri menfaat için değil, rıza-i İlahi için yapmalıyız.

Ahkaf suresinin 15. ayetinde ise, anne-babamıza neden iyilik yapmamız lazım geldiğini Cenab-ı Hak bütün açıklığıyla anlatarak buyuruyor ki:

“Biz insana anne-babası hakkında iyilik yapmasını tavsiye ettik. Anası, onu zahmetle (karnında) taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınmasıyla süt kesimi arası 30 aydır!”

Şu halde; Allah’ın rızasını elde etmek isteyen insana, bu husustaki istikametin esasını bildirmek üzere Allahu zû’l-Celâl hazretleri anneye-babaya ihsan etmeyi vasiyet ettik, buyuruyor. Zira, anası onu büyük bir meşakkat ile 9 ay karnında taşıdı ve dünyaya getirirken birçok zahmetler çekti. Validesinin çocuğu karnında taşıması ve memeden ayırması, 30 aydır, buyuruyor.

İnsafla düşünen herkes, nasıl dünyaya geldiğini anlar ve medyun/borçlu olduğu anne-babasının emrine isyan etmez, dizinin dibinden kalkmaz.

Ayet-i celilenin devamında ise Hz. Allah, biraz daha açıklık getirerek şöyle buyuruyor:

“Nihayet yaş kemaline erdiği ve kırk yaşına girdiği zaman insan: Ey Rabbım! Anneme ve babama ihsan buyurduğun nimetine şükretmemi ve razı olacağın güzel bir iş yapmamı bana nasip et! Zürriyetimden gelecek nesli de, iyi kişiler eyle! Çünki ben tevbe ederek sadece Sana yöneldim ve ben gerçek Müslümanlardanım, diye dua eder…”

Demek ki insanoğlu olgunluk çağı olan 18 yaşına, sonra da tekamül edip 40 yaşına geldiğinde ,“Ya Rabbi! Bana ilham et!” diyerek Rabb’ına yalvarır.
Bu kadarla da yetinmeyerek devam eder ve der ki, “Ya Rab! Senin rıza-i sübhaniyyene muvafık iyi ameller işlemekliğimi bana ilham edip, öğret! Ve beni zürriyetim hakkında ıslah et ki, benim ıslahım ve iyi halim onlara da sirayet etsin! Ve ben Senin riza-i şerifine muhalif olarak yaptığım şeylerin cümlesinden Sana tevbe ettim ve Müslümanlardan oldum!” diye iltica ederek Cenab-ı Hakk’a yalvarır.

Ve yine Ahkaf suresinin 16. ayetinde de Hz. Allah:

“İşte yaptıklarının en güzelini kendilerinden kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu onlara vaad edilmiş olan dosdoğru bir sözdür.”

Dünyada Rab’ları tarafından cennete girecekleri onlara vaad edilmişti. İşte o İlâhi vaade bunlar, annelerine-babalarına yaptıkları bu hizmetler vesilesiyle nâil olmuş oluyorlar. Çünkü Hz. Allah vaaddinde sâdıktır.

İbn-i Mes’ud (r.a.) diyor ki: “Bir gün Rasûlullah’a (s.a.v.) sordum dedim ki: “Ya Rasûlellah! Ameller içinde en efdal olan hangisidir?” Peygamberimiz buyurdu ki: “Vakti içinde kılınan namazdır.” Dedim ki: “Bundan sonra hangi ameldir?” Buyurdu ki: “Anne-babaya iyilik etmektir.” Dedim ki: “Bundan sonra hangi ameldir?” Buyurdu ki: “Allah yolunda cihad etmektir.

Burada dikkat edilir ise görülür ki, dersimize mevzu aldığımız ayet-i celilenin 2. cüz’ü gibi Peygamberimiz’in hadisinin de 2. cüz’ü “Anne-babaya iyilik etmektir.”

Evlat, anne-babasının nâfile ibadetlerde (yani nâfile bir ibadeti edâ ederken) çağırmaları halinde namazdan çıkıp onlara “Buyur anne, buyur baba”, demek mecburiyetindedir.

Ama farz kılıyorsa, istiğâse (medet ve yardım isteme) hali hariç, yani feryad u figanın dışında namazdan çıkıp, icabet edemez; ancak namazdan çıkınca, namazda olduğunu söyleyip, özür diler.

Yine bir haberde, anne-baba hakkında şöyle buyrulmuştur:

“Anne, cennet kapılarının orta kapısıdır. İstersen annene iyi muamele ederek o kapıya sahip ol, istersen iyi muamele etme de, o kapıyı kaybet!”

https://yukarikayalar.wordpress.com/2008/11/30/allah’a-ibadet-anne-babaya-itaat-zencilerin-irki-soyu/#more-2158



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
back to top