İslami Bilgi Portalı
→
- "Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki,
sen beni atasın... Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum." affet
babacığım( dikkatlice okuyunuz hizmet edene yaşlanıncada ona hizmet
ettirirler Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle
sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık
olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu.
Yine böyle bir tartışma anında; eşi, bütün bağları kopardı ve "Ya ben
giderim, ya da baban bu evde kalmayacak" diyerek rest çekti... Eşini
kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında
mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları
vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna
etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hâlâ onu
ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve
kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden
kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını.
Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle
de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lâzım olacak bütün
malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve
kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can, - "Baba bende seninle gelmek
istiyorum" diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola
koyuldular. Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar
ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can, sürekli
babasına "Baba nereye gidiyoruz ?" diye soruyor ama cevap alamıyordu.
Öte yandan; nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli
gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Saatler
süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya
gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan
akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan
yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı
en son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi. Tipi, adeta
barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta.
Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye
başlamıştı.Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm
diye düşündü. Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi. O, bu
duygular içindeyken babası, yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca
emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu
incinmişti,içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise
olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak
olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme
zamanıydı. Babasının yatağına eğildi, yanaklarını ve ellerini defalarca
öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine
hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi
baktı babasının yüzüne ve Can'ın elini tutup hızla barakayı terketti.
Arabaya bindiler. Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden dedemi
o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen
böyle istiyor diyemiyordu. Can: "Baba, sen yaşlandığında ben de seni
buraya mı getireceğim?" diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun
yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya
ulaştığında "Beni affet baba." diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba
oğul sıkı sıkı sarılmış çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.
Oğlu: "Baba beni affet! Sana bu muameleyi yaptığım için beni affet!"
diye hatasını belli ediyordu... Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı
cevabı veriyordu... - "Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı
dağ başına atmadım ki, sen beni atasın... Beni bu dağda
bırakamayacağını biliyordum."
GÜNAH HASTALIĞININ İLACI tövbe kökünü istiğfar yaprağiyla kariştirip kalp havanına koyarak tevhid tokmağiyla iyice dövmeli sonra insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli daha sonra aşkULLAH ateşinde pişirip muhabbet-i muhammediyye balından katarak gece gündüz kanaat kaşiğiyla yemelidir..
Related Post on
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder