Fîl Eti Yemedi Ve…..
Abdullah el-Kalansî (r.h.) buyurdular:
Bir seferimde bir gemiye bindim. Şiddetli bir rüzgâr çıktı.
Gemi ehli, dua ve adaklarla meşgul olmaya başladılar. (Her biri kurtulursam şunu dağıtacağım, şu kadar hayvan keseceğim diye değişik adaklarda bulunmaya başladılar…) Bana da adakta bulunmaya işaret ettiler.
Ben onlara;
-“Ben dünyadan tecrit olunmuş (hiçbir şeyi olmayan) bir kimseyim! Benim nezredecek hiçbir şeyim yok!” dedim.
Fakat onlar daha da üzerime gelmeye başladılar.
(-“Bu fırtınadan kurtulmak için bir şeyler adak et!” dediler.) Ben de;
-“Eğer Allâhü Teâlâ hazretleri, beni bu fırtınada boğulmaktan kurtarırsa; fil eti yemeyeceğim!” dedim.
Gemidekiler (daha kızdılar ve bana);
-“Fil etini yiyen kim? Kim fil eti yiyor ki bir de kalkmış kendini fil etinden alıkoyuyorsun! Fil etini yemeyeceğine dair nezredi-yorsun?” dediler. Ben onlar;
-“Hatırıma bu geldi!” dedim.
(Gemi parçalanıp battı) Allâhü Teâlâ hazretleri, (gemide arkadaşlardan) bir cemaat ile birlikte beni de boğulmaktan kurtardı. Sahile çıktık.
Günler geçti. Yiyecek bir şey bulamadık. Aramızda açlık zahir oldu. Bir fîl yavrusu gördük. Arkadaşlarım onu yakalayıp öldürdüler. (Açlıktan ölmemek için zaruret halinde) onun etinden yediler. Ben yemedim. Gemide yapmış olduğum nezrime (adak) ve ahdime sâdık kaldım. Arkadaşlarım yine üzerime geldiler.
-“Burası iztırar (mecbur olmak) makamıdır. (Açlıktan ölmemek için haram yemenin mübâh olduğu bir yerdir)” dediler.
Ben onların söylediklerinin hiçbirini kabul etmedim. Sonra arkadaşlarım (karınlarının doymalarının vermiş olduğu ağırlıkla) uyudular. O yavrunun annesi geldi. Fil, yavrusunun kemiklerini gördü. O cemaatin hepsini teker teker kokladı. Kimden yavrusunun kokusunu bulduysa onu parçalayıp helak etti.
Sonra bana geldi. Beni kokladı. Benden yavrusunun kokusunu görmedi. Bana sırtını döndü. Ve sırtına binmemi işaret etti. Ben de onun sırtına bindim. Beni yükledi. (Büyük bir hızla yol aldı. Sonra) bir yerde bana inmemi işaret etti. Ben de indim. Seher vakti bir cemaat (insan) ile karşılaştım.
Onlar beni alıp evlerine götürdüler. Beni misafir ettiler. Tercümanın dili üzere onlara başımdan geçenleri haber verdim. Bana;
-“Filin seni alıp getirdiği yerden buraya kadar; tam sekiz günlük mesafedir. Sen (filin sırtında) bunu bir gecede kat ettin,” dediler.
Hikâyeden Çıkarılan Ders
Bu hikâyeden zahir oldu ki:
Muhakkak ki takva tarafına riâyet etmek ve ahde vefa etmekle kişi, din ve dünya yönünden işlerini istikâmete koyar. İşleri yoluna girer. Ama dünya şehvetlerinden sadece bir şehvetin bile uzun bir hüznü ve kederi vardır. Büyük bir tuzak ve hiledir. Belki helak olmaktır. Fil yavrusunu yiyen bu cemaatin helake düşmeleri gibi….
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/634-635.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder