19 Nisan 2015 Pazar

RUH ÇAĞIRMAK

Hiç yorum yok:



Bazı medyumlar, "Kaybolan şeyleri ve başınıza gelecekleri de biliyoruz" diyorlar. Medyum, fincanla ruh çağırırken "Falancanın ruhu gel" diyor. "Şu, şöyle mi?" gibi bir soru sorunca, fincan, evet veya hayır yazılı tarafa yahut harfler üzerinde dolaşarak hareket ediyor. Böylece sorulan şeye cevap verilmiş oluyor. Bazen isabet ettiği de görülüyor. Bunun sebebi nedir?
Kur'an-ı kerimde, gaybı Allah’tan başkasının bilemeyeceği bildiriliyor. (Cin 26)
Gayb, duyu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir. Birisinin altınları çalınır. Medyuma, ruhçuya veya cinci denilen kimselere gidilir. Bunlar, çalanı tarif eder. Bazen isabet ettiği de olur. Çalınan şey, bize göre gayb ise de, çalana ve onu gören başkalarına göre gayb değildir. Onu çalanı bir cin görmüşse, cin çalanı tarif eder ve bulunur. Cin gaybı bilmiş olmaz. Ruh çağırıyoruz denildiğinde de gelen cindir. Cin de geleceği, gaybı bilmez. Bilmediği Kur'an-ı kerimde yazılıdır. (Sebe 14)
Cin, gaybı bilmediği gibi, melek, hatta peygamber de bilmez. Ancak Allahü teâlâ bildirirse, elbette onlar da bilir. (Cin 27)
Peygamber efendimizin devesi kaybolunca, münafığın biri (Cennetten, Cehennemden bahsediyor. Halbuki kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor) dedi. O anda Allahü teâlâ, devenin nerede olduğunu Resulüne bildirdi. Peygamber efendimiz, yuları bir ağaca takılmış olduğu halde deveyi görüp tarif etti. Gittiler, tarif edilen yerde buldular. (M. Kâinat)
Evliyanın kerametleri
Gaybdan haber veren evliyanın kerametleri çok görülmüştür. Mesela Hz. Ömer’in, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, kumandanına (Dağa çekil dağa) dediği meşhurdur. Abdülkadir-i Geylani hazretlerinden o kadar çok keramet görülmüştür ki, bilmeyen müslüman yok gibidir. Evliyanın ruhları da yardım eder. (Şevahid-ün-nübüvve)
Ruh çağıranlar, ölenin ruhu geliyor diye milleti kandırıyorlar. Kâfirlerin ruhları hapsedilmiştir. Gelmeleri mümkün değildir. Müslümanların ruhları ise, fasıkların, kâfirlerin çağırması ile gelmez. Kâfirlerin ruhları hapis olduğu için rüyada bile görülmezler. Şeytan onların şekline girip görünür. Ruhçuların ruh hakkındaki söylediklerinin hemen hepsi yalandır. Çünkü Kur'an-ı kerimde insanlara ruh hakkında çok az bilgi verildiği bildiriliyor. (İsra 85)
Ruhçular, ruh konusunda büyük kitaplar yazan felsefeciler, ruh hakkında fazla bir şey bildiklerini iddia ediyorlarsa, bu âyeti inkâr olur. İmam-ı Rabbani hazretleri, tenasühe inananın kâfir olacağını bildiriyor. (C.2, m.58)
Kötülerin halleri
Dine aykırı birçok hareketleri bulunan, kötü kimselerden de olağanüstü bazı haller görülebilir. Böyle kimseleri makbul biri zannetmemelidir! Günümüzde böyle harikulade halleri görülen kimselere hemen evliya diyorlar. Belki bunların çoğunun imanı bile yoktur. Evliya olan kimse, keramet göstermeye utanır. Muhammed Masum Serhendi hazretleri buyuruyor ki:
(Başkalarının düşündüklerini keşfetmek, kaybolan şeylerden haber almak ve ettikleri duaların kabul olması gibi Allahü teâlânın âdeti dışında böyle şeylerin bir insanda hasıl olması, o kimsenin velî olduğunun alameti değildir. Bunlar, istidrac sahiplerinde de hasıl olur. Riyazet çekerek nefislerini parlatan kâfirlerde de hasıl olur. Bazılarında riyazet çekmeden de hasıl olmaktadır. Evliya olmak için riyazet çekmek şart olmadığı gibi, keramet göstermek de şart değildir. Fakat riyazet çekmek, harikaların çok olmasına yardım eder. Peygamberlerden başka herkesin son nefesi şüphelidir. Bu bakımdan imansız ölmekten çok korkmak gerekir.) [Mektubat-ı Masumiyye m. 182]
Allahü teâlâ, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü teâlânın âdeti içinde meydana gelmektedir. Allahü teâlâ, sevdiği insanlara ikram olsun diye, azılı düşmanlarını da aldatmak için âdetini bozarak, bunlar vasıtası ile sebepsiz şeyler yaratıyor. Bu harikulade haller beş çeşittir:

1- Enbiyadan meydana gelene Mucize denir.
2- Evliyadan meydana gelene Keramet denir.
3- Evliya olmayan Müslümanlardan meydana gelene Feraset denir.
4- Fasık veya günahı çok olan Müslümanlardan meydana gelene İstidrac denir.
5- Kâfirlerden zuhur edene Sihir denir.
Kötü kimselerden ve gayrı Müslimlerden meydana gelen olağanüstü hallerden dolayı onları iyi bir kimse zannetmemelidir!
Cinlerin etkisi
Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadis-i şerifle sabittir. İnsanın his ve hareket sinirlerine tesir ederek, hareket ve ses hasıl ederler. İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle Roma’da ve Peşte’de ve Türkiye’de konuşan çocuk ve hastalar görülmüştür. Bunları konuşturan cin, uzak ülkelerdeki veya eski zamanlardaki şeyleri söylediklerinden, bazı kimseler, bu çocukların iki ruhlu olduğunu veya başka insanın ruhunu taşıdığını sanmışlardır. Bunun yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka olan bir insan, aynı boy ve aynı şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Bu husus anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın, hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi sorulara lüzum kalmaz. Çünkü, o organların kendileri değil, benzerleri yaratılacaktır.)
Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Onlar, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’ın, kendileri gibilerini de, [benzerlerini de]yaratmaya kadir olduğunu düşünmüyorlar mı?) [İsra 99]
Beden değişir, Ruh değişmez
Herkes, öldüğü zamandaki şekli, boyu ve organları ile mezardan kalkacaktır. Herkesin kuyruk sokumu kemiği değişmeyecek, başka organlar, bu kemik üzerine yeniden yaratılacak, ruhlar bu yeni bedenleri bulup, ona ait olacaklardır. Ruhların bu başka bedenlerle beraber olmaları tenasüh değildir. İnsan bedeni, organları dünyada da değişiyor. Kırk yaşındaki insanın eti, yağı, derisi, kemikleri başkadır, çocukluğunda bulunanlar başkadır. Fakat o, hep aynı insandır. Çünkü insan, ruh demektir. Beden değişiyor ise de, ruh değişmez.
Ruh değişmediği gibi, parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir insanın parmak izi, başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan önce, ruh bedenle beraber olduğu sıralarda teşekkül eder. İnsan ölüp çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beş bin yıllık mumyalarda aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak ucundaki çizgilerden her biri yan yana dizilmiş deliklerden meydana gelmiştir. Her delikçikten, ter sızmaktadır. İnsan bir şeyi tutunca, sızan ter, o şeyin üzerinde çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan bir ilaç sürünce, o kimsenin parmak izi, o şey görünür. Hırsız parmak izinden bulunabilir.
Ölen bir kimsenin ruhu, başka birine geçmez. Fen ilerlediği zaman bu durum daha da kolay anlaşılır. Mesela bütün insanların parmak izleri bir yere alınır. Eskiden ölmüş bir kimseden bahseden çocuğun parmak izi ile karşılaştırılınca tutmadığı görülür. Daha başka usullerle de tespiti mümkündür.
Dine inanmayan bir yazar, kelebekler hep ölüp diriliyor diyerek reenkarnasyonun gerçek olduğunu savunuyor. Dünyada her canlının bir hayat devresi vardır. Kelebeklerde, Yumurta, Tırtıl, Pupa, Kelebek devreleri vardır. Kelebeklerin nesilleri böyle devam eder. Bunun reenkarnasyon hurafesi ile bir ilgisi yoktur. Bitkilerin, kavunun, karpuzun, tohumla yetişen diğer sebzelerin çoğalması da buna benzer. Mesela bir karpuz çekirdeği toprağa atılınca, çekirdekten yeşil aksam meydana gelir. Yeşil aksamdan da karpuz olur. Karpuzun içinde de çekirdekler bulunur. Böylece neslini devam ettirir. Yeni meydana gelen karpuzlar, çekirdeği ekilen karpuza benziyor diye eski çekirdek yeniden meydana geldi mi denir? Yahut karpuz ölüp ölüp diriliyor denmez. Her canlı ölür. (Rahman 26)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
back to top