19 Nisan 2015 Pazar

"Kim fakir bir kimseye (borcunu ödemesinde) kolaylık gösterirse Allâhü Teâlâ da dünyâ ve âhirette ona kolaylık gösterir." (Hadîs-i Şerîf, Sahîh-i Müslim) BORÇ VERMENİN FAZÎLETİ Ashâb-ı Kirâm'dan Büreyde (r.a.) demiştir ki: Resûlullâh Efendimizin (s.a.v.): "Kim ki, fakir bir borçlunun borcuna bolluğa ulaşıncaya kadar mühlet verirse, mühlet verdiği her gün için borç miktarı kadar ona sadaka sevabı vardır." buyurduğunu işittim. Sonra bir kere de Resûlullâh'ın (s.a.v.): "Kim ki, borç verdiği fakirin borcuna bolluğa ulaşıncaya kadar mühlet verirse, o kimseye mühlet verdiği her gün için, borcun iki misli sadaka sevabı verilir." buyurduğunu işittim. Bunun üzerine Hz. Büreyde (r.a.), Resûl-i Ekrem'e: Yâ Resûlallâh! Fakir bir borçlunun borcuna verilen vadenin her günü için bir kere borcun bir misli, bir defa da borcun iki misli sevab verilir, buyurduğunuzu işittim, dedi. Resûlullâh (s.a.v.): "Her gün borcun bir misli sadaka sevabı verilmesi, borcun vâdesi geçmeden evvelki günlere aittir. Borcun vadesi geçip de alacaklının ona mühlet verdiği günler için de borcun iki misli sevab verilir." buyurdular. 31 EKİM 2014 Cuma Fazilet Takvimi

Hiç yorum yok:


"Ümmetimin en hayırlıları benim içinde bulunduğum asır; Ashâbımın asrıdır. Sonra, Tâbiîn, sonra da Tebe-i Tâbiîn(asrı)dir... " (Hadîs-i Şerîf, Müttefekun aleyh)
RESÛLULLÂHIN ÂL'İ KİMLERDİR
İmâm Fahrüddin Râzî merhûm tefsirinde buyurdu ki: Muhammed aleyhisselâmın Al'i: Bütün işlerinde Resûlullâh aleyhisselâma uyanlardır.
Al'in başında Ehl-i Beyt, sonra Ashâb-ı Kirâm aleyhimürrıdvân gelir.
Al-i Muhammed, hem Resûlullâh'ın Ehl-i Beytinin sevgisini ve hem de Ashâb-ı Kirâm sevgisini kendisinde toplayan Ehl-i Sünnet ve'l- cemâattir.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
"Ehl-i beytim Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir, kim ona binerse kurtulur."
"Ashâbım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz."
Biz bugün teklîf  Allâh'ın emir ve yasakları) denizindeyiz. Nefsin şüphe ve şehvet dalgaları çarpmaktadır. Denizde giden kimse iki şeye muhtaçtır: birisi sağlam bir gemi, ikincisi de yolunu bulacağı parlak yıldızlardır. Bir kişi böyle sağlam gemiye binip de gözlerini de o parlak yıldızlara çevirirse selâmetle menziline gideceği kuvvetle umulur.
İşte böylece Ehl-i Sünnet de Ehl-i beyt gemisine binmiş, gözlerini de Ashâb yıldızlarına çevirmiş, dünya ve âhirette Allâhü Teâlâ'dan selâmet ve saâdet ümid etmektedirler.
Resûlullâh'ın Alini: Ashâbını ve Ehl-i Beytini sevmek, onlara hayır dua etmek büyük mertebedir. Bundan dolayı namazda teşehhüdden sonra salevatlar okunmaktadır.
30 EKİM 2014 Perşembe Fazilet Takvimi

"Çocuklarınızı üç şeyle terbiye ediniz; yetiştiriniz. Peygamberinizi sevmek, onun Ehl-i beytini sevmek ve Kur'ân-ı Kerîm okumak."(Hadîs-i Şerîf, Feyzu 'l-Kadîr)
“FARZ BORCU BULUNANIN NAFİLESİ SAHİHDİR.”
Kaza namazı kılmak, nafile namaz kılmaktan evlâ ve daha mühimdir. Fakat farz namazların sünnetleri -müekked olsun olmasın- bundan müstesnadır.
Bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi doğru değildir.
Hatta kuşluk ve tesbih namazları gibi, haklarında hadîs-i şerîf bulunan nafile namazlar da böyledir.
Çünkü bu sünnetler, farz namazları ikmâl eder; tamamlar. Bunların telafisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise, muayyen vakitleri olmadığı için telafileri mümkündür.
Bununla beraber namazları kazaya bırakmak günahtır. Bu günahdan mümkün mertebe kurtulmak için sünnetleri feda etmek uygun olmaz. Böyle bir günahı işleyen kimse çok ibadette bulunarak ilâhî affa ilticâ etmesi icab ederken, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şefâatine vesile olacak sünnetleri, nafileleri nasıl terk edebilir?
Hem bir kısım vakit namazlarını kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını, kendilerini tamamlayan sünnetlerden ayırmak
iki kat kusur olmaz mı? Buna aykırı olan bazı nakiller muteber değildir, müftâbih olan fetvaya aykırıdır.
Hem sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya müsait vakit bulamadıklarını iddia edenler, insaflı sayılmazlar. En kıymetli zamanlarını beyhude yere zayi eden insanlar, böyle bir iddiaya ne yüzle cüret edebilirler? (Ö.N.Bilmen, Büyük İslam İlmihali)
FIKRA:.................... SİZDEN HİCABIMDAN SAKLANDIM!
Hocanın evine hırsız girmiş. Hoca görüp yüklük (dolap) içine saklanmış. Hırsız evi yukarıdan aşağı aramış, çalacak bir şey bulamamış. Acaba yüklükte bir şey var mı diye dolabın kapısını açınca görür ki hoca ayakta duruyor, hırsız heyecan içinde şaşırıp "Burada mısınız" deyince, hoca efendi:
"Evet, çalacak bir şey bulamadığınızdan utandım da hicabımdan buraya saklandım." demiş.
29 EKİM 2014 Çarşamba Fazilet Takvimi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
back to top