19 Nisan 2015 Pazar

Erzurum’un büyük velisi İbrahim Hakkı Hazretleri’ni çocukken İsmail Fakirullah Hazretleri’ne teslim ederler. İyi bir terbiye alması için çocukluğunun mühim bir devresini Fakirullah’ın yanında geçiren İbrahim Hakkı, bir gün eline aldığı bir testiyi çeşmeye götürür, doldururken oraya gelen bir atlı: “Çekil bakayım önümden be çocuk!” diye İbrahim Hakkı’yı azarlayarak altını çeşmeye sürer. Çocuk İbrahim, testisini alıp bir kenara çekilmeye uğraşırken atını mahmuzlayan adam, İbrahim Hakkı’yı bir köşeye sıkıştırır. Kendini kurtarmak zorunda kalan çocuk da testisin bırakıp, canını kurtarmak isterken at basıp testiyi kırar. Ağlayarak hocasının huzuruna gelen İbrahim Hakkı; “Çeşmeden su alırken atını koşturarak gelen biri, atını üzerime sürdü, can havliyle kendimi kurtarmaya çalışırken testimi de tepeletip kırdı” der. Hocası sorar: “Testini kıran atlıya sen bir şey söyledin mi?” “Hayır, hiçbir şey söylemedim!” “Çabuk git ve o adama bir fena lâf söyle” der. İbrahim Hakkı gider, çeşmenin başında atını tımar etmeye başlayan adamın yanına varıp bekler. Fakat bir türlü terbiyesini bozup da; “Benim testimi niye kırdın zalim adam” diyemez. Dönüp geldiğinde Hocası Fakirullah sorar: “Ona fena bir lâf söyledin mi?” “Söyleyemedim efendim, niyetlendim; fakat bir türlü dilimi çevirip de edep dışı bir söz sarf edemedim!” Hocası bağırır: “Sana diyorum, çabuk git ve o adama çirkin söz söyleyerek mukabele et! Yoksa felaket!..” İbrahim Hakkı bu defa kararlı olarak koşup çeşmenin başına gelir. Bir de bakar ki, testisini kıran atamı, atı attığı çiftelerle çeşmenin gölüne yuvarlamış, ölüsü yatmaktadır! Koşarak gelip, hocası İsmail Fakirullah’a durumu anlatır. Hocası bu hale üzülür: “Vah vah! Bir testiye bir adam! Üzüldüm buna doğrusu!” der. Huzurundakiler bundan bir şey anlamadıklarını söylerler. Büyük velî şöyle izah eder: “O atlı adam, İbrahim Hakkı’ya zulmetti. Zulme uğrayan da tek kelimeyle olsun mukabelede bulunmadı, zalimi Allah'a havale etti. Allah'ın ise gayretine dokunup zalimi cezalandırdı. Şayet İbrahim Hakkı da onun zulmüne karşılık verip, ona hakaret etseydi, ödeşeceklerdi. Fakat İbrahim büsbütün mazlum oldu. Ben ödeştirmek için uğraşıyordum, maalesef muvaffak olamadım!”

Hiç yorum yok:


Cenab-ı Allah züntikamdır, zalimin hasmıdır. Zalimi asla sevmez ve mazlumun intikamını eninde sonunda zalimden fazlasıyla alır.

Adaletiyle meşhur Nuşirevan ziyafet veriyordu. Bir hayvan kesilmiş, ateşte kebap ediliyordu. Ancak yanlarında tuz yoktu. Getirsin diye köye birini gönderdiler.
Nuşirevan:- Tuzu para ile al ki, gasben bedava alma âdeti çıkmasın, memleket zulüm ile harap olmasın, dedi.
- Bir tuzdan ne zarar gelir? Diye soran adamlarına Nuşirevan şu cevabı verdi:
- Cihanda zulmün temeli ufacık bir şeydi. Ama her gelen onu büyüttü. Nihayet şimdiki duruma ulaştı.
Ufak bir şeyde olsa hak haktır. Haksızlık az bir şeyde olsa zulümdür.

*** dünya dört şeyle ayakta durur:
1- Alimlerin ilmi,
2- Salihlerin ibadeti,
3- Cömertlerin sahaveti,
4- Devlet adamının adaleti.

Zulümle devlet bile ayakta durmaz.
Kanuni Sultan Süleyman, devleti zirve noktasına getirdiği bir zamanda büyük alimlerden Yahya Efendi’ye sorar:
- Bir devlet hangi hallerde çöker:
- “Sultanım, Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitilenler ne nemelazım, deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlarda sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hale gelir…”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 
back to top